02 Temmuz 2007

4N, 1Z, 1K (5. Gün)

Ağva-Akçakoca
Bugün Katedilen Mesafe: 150 km
Toplam Katedilen Mesafe: 655 km
Bisiklet Üzerinde Geçen Zaman: 7:42
28 Haziran 2007, Perşembe

Şu 5 güne dayanarak söylüyorum, en çok sorulan 6 soru şöyle:
  1. Nereden geliyorsun?
  2. Nereye gidiyorsun?
  3. Nerelisin?
  4. Ne iş yapıyorsun?
  5. Zorlamıyor mu?
  6. Kaç fites?

İlk 3 eşyanın tabiatı... 4 ve 5'i doğrudan "Abi deli misin?" diyemediklerinden soruyorlar. Doğru dürüst iş güç sahibi, aklı başında adam bisiklet üstünde böyle dere bayır gezmez çünkü. Sonuncuya gelince, bizim milletin bu vites merakını anlamış değilim. Cevabı (18) duyunca büyükler şöyle bir geriye yaslanıyor, çene hafif yukarı kalkıyor, gözler kapanır gibi oluyor; yüzlerinde bir "Bizim amcaoğlu geçen sene bunun 50 fiteslisini getirmişti Almanya'dan." bakışı... Çocukların bazısında biraz müstehzi bir zafer edası var; belli ki onlarınki 21 ya da 24'lü. Trakya'da bu vites dünya rekorunun altında çok eziliyordum ama yolun bu tarafında alıştım artık; zaten yaptığım yol artık "Tamam, vitesten kaybediyor biraz ama adam sağlam galiba." intibaını doğuruyor yavaş yavaş. Bu vites konusu yine de biraz hassas...

Yola gelelim. Ağva'dan sabah erken çıkıyorum; bugün sıcaklık biraz daha düşük, hafif bir esinti var. Keyifli bir sürüş başlıyor. Yol, önceki günler gibi; Kaynarca'ya kadar hemen hemen hiç düz yer yok, bir iniş bir çıkış. Değişik olan fındık bahçelerinin artık sağlı sollu iyiden iyiye artması...

Kandıra'da kısa bir mola. Oradan Kaynarca ve Kaynarca'da sıvı takviyesini müteakip ine çıka Karasu istikameti... Karasu'ya gelmeden Denizköy diye bir yer var, orada düzleşiyor yol. Denizköy'den biraz önce bir köyde mola veriyorum; biz bakkalla 3N, 1Z, 1K bağlamında söyleşirken üç dört çocuk bitiyor. Çocuklardan biri Almanca bir şeyler soruyor bana... Böyle şeyleri en çok yapanlar Alman olduğu için beni Alman sanmışlar. Benim yerime bakkal "Yok lan, Türk Türk." diyerek açıklıyor. Delikanlı, ailesiyle beraber Avusturya'dan tatile gelmiş; bilmiyorum ama sanki arkadaşlarına Almanca konuşup hava atma fırsatı çıkmayınca biraz bozulmuş gibi. Zaten biraz sonra gidiyor. Bizle kalan arkadaşına kendimi sevdirmişim demek ki, yola çıkarken bana uyarıyı eksik etmiyor: "Abi, dikkat et, turist sanıp çarpmasınlar. Bizim bu aşağıda Denizköy'ün, Karasu'nun cığaracısı çoktur."

Cığaracılar'dan dolaylı da olsa sıyırıyorum. Zira Denizköy'de yol düzleşiyor, üstelik arkamıza sağlam da bir rüzgar alıyoruz. Öyle olunca Karasu'yu da, Kocaali'yi de transit geçip gidiyorum. Yol aşağı yukarı 30 km kadar dümdüz, Kocaali'den 20 km sonra, Akçakoca'dan 15-20 km önce tekrar iniş çıkışlı hale geliyor. Yalnız buralar aynı zamanda yolculuğun belki de en güzel bölümleri, zira artık fındık bahçeleri falan yok, fındık ormanları var. Gözün görebildiği her yer fındık ağacı... Arada Karadeniz de gözüküyor uzaktan.

Akçakoca'ya girmeden hemen önce... Rampa çıkıyorum. Karşı şeritte bir motorsiklet geliyor, üzerinde iki kişi. İkisinin de yüzleri dönük beni seyrediyorlar; bu arada ikisi de çekirdek çitliyor. Gülsem mi, dehşete mi kapılsam bilmeden bu sefer de ben fara yakalanmış tavşan gibi onları seyrediyorum.

Akçakoca'da öğretmenevindeyim, geceliği 47 liraya... İkindinüstü gelmişim zaten, sahile inip denizi bir de burada deniyorum. Akçakoca'nın denizine girilemiyor. Binbir zahmet girdiğinde bu sefer de çıkamıyorsun. O kadar sert dalgalı... Plajın bir kenarı kayalık, dalgalar oraya vuruyor. Çocuklaşıp kayalara çıkıyorum; dalgalar önce kayalara, ardından sekip bana çarpıyor. Bir nevi masaj etkisi... Bir nevi. Ben inerken birkaç genci görüyorum oraya çıkan. Akşam yemeği için öğretmenevine dönerken sahili "trendsetter"lığın verdiği havayla geçiyorum.

Resimler: Fındık bahçeleri, Akçakoca Merkez Uzay Gemisi -pardon- Camii.

Hiç yorum yok: