08 Temmuz 2007

Düşler Tarlası (9. Gün)

Şenpazar-Kastamonu
Bugün katedilen mesafe: 130 km
Toplam katedilen mesafe: 1105 km
Bisiklet üzerinde geçen süre:
7:23
2 Temmuz 2007, Pazartesi

Şenpazar'dan çıktık yola... Akşam indiğim şahane vadide yol alıyorum. Bir çay akıyor; bir sağ, bir sol tarafıma geçiyor. Ya da aslında sola sağa geçen benim, bilmiyorum. İki tarafta kayalıklar, arada sırada birkaç evlik köyler, küçük bahçeler ve tarlalar... Valla Kanyonu burası. Bu harika yol 50 km kadar devam ediyor. Genelde düz, pek öyle iniş ya da çıkış yok. Gibi...

Vadinin çıkışında ilk durak Ağlı... Nüfus 2700 galiba. Ağlı, Kastamonu'nun ilçesi olarak geçiyor ama ilçeden çok kasaba gibi. Köy meydanı gibi bir yerde üç beş dükkan ve bol miktarda kahve var. Bol miktarda... Tam olarak söylemek gerekirse 21 tane. Bunlar meydana bakanlar, aralara girip bakmadım. Ağlı'da her aileye bir kahve düşüyor; Ağlılar kahve keyfi yapıyor, Türkiyem kazanıyor.

Ağlı'nın az ötesinde İnebolu-Kastamonu yoluna birleşiyor ve hafif bir rampa çıkıyorum. Yukarıda "Oyrak Geçidi, Rakım 1210" yazıyor. Bre aman... Ben bu yüksekliğe ne zaman çıktım. Tevekkeli bisikletin bir türlü hızlanmaması bundanmış, ayarıyla boşa oynamışız. Sabahtan beri düz bellediğim yol tatlı tatlı çıkıyormuş da haberim yokmuş.

Buradan Kastamonu'ya kadar yol çok rahat. Ama Kastamonu'ya hemen girmiyoruz; 10 km kala Daday yol ayrımını sormak için bir benzinciye giriyorum. Çalışanlar "Abi, Daday yolu kolay, hele sen gel bir çay iç." diyorlar. Çay içip konuşuyoruz ikindi serinliğinde... Ben, "İkindiüstü ve akşam Kastamonu'yu gezerim, sabah da yola koyulurum." deyince gülüyorlar, biri "İşin zor. Bizim Kastamonu'yu gezmeye bir gün yetmez." diyor. Bakalım.

Daday yoluna dönme sebebi, yolun 14 km ilerisindeki Kasaba Köyü. Köyde 14. yy'dan kalan bir cami var. Adı Mahmutbey Camii. Kastamonu'da Mahmut'lardan yana kısmetimiz açık. Caminin diğer adı, çivisiz cami. Ahşap tavanı ve kirişleri birbirine geçmeli olarak durduğu, ve yapımında hiç çivi kullanılmadığı için bu adı almış. İşçiliği kitaplara girmiş, bendekilerin hepsi "görmeden gitmeyin" diyor. Eh, madem Mahmut Bey yapmış, biz de görmeden gitmiyoruz. Olağanüstü etkileyici bir yapı bu; tavan ve ahşap süslemeleri hakikaten çok güzel. Geldiğime de, gördüğüme de değiyor.

Ben camiyi gezerken uzaktan beni izlemişler, çıkışta köylüler el ediyorlar "çaya buyur" diye. Zaten buralarda nerede dursan, muhakkak çay ya da ayran ikram ediliyor. İnsanların camiyi merak edip köye gelmelerinden köylüler çok memnun. Başka türlü dikkat çekecek bir yer değil çünkü... Memleketimi soruyorlar. Bir önceki gün de Hataylı bir çift buradaymış. "Her gün birkaç kişi geliyor camiyi ziyarete." diyorlar. Onlardan öğreniyorum, caminin orijinal kapısını geçen yıl çalmışlar. Jandarma hırsızları yakalamış, kapıyı da kurtarmış. Kastamonulu bir ustaya orijinal kapının aynısından yaptırıp, camiye onu takmışlar. Orijinal kapıyı Kastamonu Etnografya Müzesi'ne koymuşlar. Orada bir köşede, cam muhafazanın içinde duruyor öylece...

Artık istikamet Kastamonu... Akşam 5 gibi Kastamonu'dayım. Şehirde birkaç otel var ama en ilginci Osmanlı Sarayı. Eski belediye binasını onarıp otele dönüştürmüşler, 1925'te Mustafa Kemal şehire geldiğinde buradaki birkaç odada toplantı yapmış. Çok güzel bir bina, odalar çok güzel, üstelik fiyatlar da makul. Öyle olunca kendime bir kıyak yapıp gece burada kalıyorum. Ömrümüzde bir kere olsun sarayda uyuyalım.

Tam otele yerleşirken fark ediyorum ki spor ayakkabımın teki yok. Oysa köydeyken arka bagajda idi. Lastikler gevşemiş, ayakkabı düşmüş. Buralarda ayakkabı bırakacak değilim, üstelik İstanbul'a dönünce daha çok koşacağız o ayakkabı ile. Çaresiz, tekrar koyuluyorum köy yoluna... Vücudumdan Freud Freud sesler geliyor. Bu, akılsız başın cezası olduğu için odometresiz bir yolculuk, kayıt dışı. Ayakkabıyı şehrin 10 km dışında, Kasaba yol ayrımında buluyorum.

Kastamonu inanılmaz bir yer... Ben en son Mardin'i gördüğümde bu kadar etkilenmiştim. Benzincinin söylediği doğru çıkıyor; Kastamonu'ya akşam yetmiyor. Ertesi gün de ancak saat 3'te ayrılabiliyorum şehirden. O da zorla... O yüzden Kastamonu'yu ayrı bir yazıyla anlatmak daha doğru olacak. Zira kahve reklamında dendiği gibi "O bunu hak ediyor."

Resimler: Kasabaörencik köyünden bir mahalle, Mahmutbey Camii'nin içinden iki ayrıntı.

Hiç yorum yok: